Türkmen Atı ve Ben Niyazi Cebeci tarafından kaleme alınan Türkmenistan Aşkabat gezi notları. Ahal Teke ve güzel Türkmen atları.
Türkmenistan başkenti Aşkabat havaalanında beni Türkiye’de okuyan öğrencilerimiz, diş hastanesinin başhekimi Çağrı bey, Doktor Akmurat, işletme müdürü Aganiyaz karşıladı. ertesi gün göz hastanesinin açılışına katıldık. Öğleden sonra da yeni diş hastanesinin temel atma törenine katıldık. Akşam saatlerine yakın, yanımda Aganiyaz ve devlet üst kademesinde genel sekreter bir arkadaşımız vardı.
Alış veriş merkezine gittik. sonra dışarıda ayaküstü sohbet ederken arkamdan biri, ismim ile bana seslendi. gelen sese döndüm. çocukluk ve gençlik arkadaşım Eynesil’li Mustafa. Birbirimize hâl hatır sorduk. arkadaşım Türkmenistan ‘da ticaret işleri yapıyordu. Türkiye ‘den gidip geliyordu. cuma namazında Ertuğrul camiinde buluşmak üzere ayrıldık.
Cuma günü Türkmen arkadaşlarla akşam yemeğinde bir araya geldik. sohbet sırasında yarın cumartesi hipodroma gidelim dediler. Türkmenler ata binmeyi çok severler. atın üzerinde inanılmaz ustalıkla akrobasi hareket ederler.
Dünya’da tek at bakanlığı olan Türkmenistan devletidir. Atları oldukça değerli Ahal Teke Türk atı olarak ün yapmıştır. Türkmen atları bizim atların neredeyse iki katı. Bacakları uzun az eğilmeye altından geçebilirsiniz. Derisine cila vurulmuş gibi çok parlak çok canlı rengi var.
Sohbet ederken Aganiyaz bana sordu:
– Abi sen ata binmeyi biliyor musun? Sana da at hazırlayalım olmaz mı? dedi.
Çağrı hemen atıldı…
– Nerden bilecek ata binmeyi?buralardan gideli ataları çok oldu. Türkiye ‘de at çok yok ki!
Biraz güldük, şakayla espiriler yaptık. ben sakin şekilde konuşmalara katıldım. yarın bir denerim olur dedim geçiştirdim. çocukluğumuzda, yaylada dedemin atı vardı. otlatmak için obada otlak alanlara götürüyor, getiriyorduk. ama benim öyle çok ata binme tecrübem yoktu. sadece büyüklerimizin yardımı ile, ata binerdik. Biraz öğrenmiştik hepsi bu.
Cumartesi günü sabah kahvaltısı yaptık dan sonra Aşkabat hipodromuna gittik.
Eyerlenmis, çelik tolgalarla süslenmiş, bir atı karşıma çıkardılar.
– Abi bu at senin dediler. atın ismi DORUKHAN ismi ile seversen sana alışır. haydi bakalım…
Aman ALLAH’ım sanki bir gökdelen, ne yaparım.. ne ederim.. demeye kalmadı konuşmaya devam ettiler.
– Eğer binebilirseniz, bir tur atarsanız size hediye olarak, bir takım elbise, ayakkabı, iki gömlek bir de kravat alacağız. binemezseniz bizi Parahat restoranda kebab yemeğe götürüyorsunuz
Tamam mı, tamam!..
Ben yemek den geçtim düşerim diye düşünüyorum.
Dorukhana yaklaştım alnını sevdim. sevdiği yemini, şekerini verdim. Biraz biribirimizi tanımaya çalıştık Cesaretim gelmişti. Bir hamlede kendimi atın sırtında buldum.
Artık olacakları şimdiden kabul etmiştim. Atın dizginlerini çektim mahmuzladım.
Ayak topukları ile karın bölgesine vurunca, ok gibi yerinden fırlayan Dorukhan sanki uçuyordu. düşmemek için eyerin ön kısmını tutmaya çalışıyorum ama nafile.
Bu sefer dizginlerini sıkıca tutarak, dengemi sağlamaya çalıştım. Tur bitmek üzereydi ama o telaşla tekrar başlangıç hareketini yapınca yine bir tur daha!Türkmen arkadaşlar bu sefer atın önüne çıktılar yaşa! varol! sesleri ile atı durdurdular. beni omuzlarında indirdiler.
Nasıl yaptım bilmiyorum şaşkınlığım hâlâ üzerimden geçmemişti.
– Türkmen arkadaşlar yemek de bizden, hediyelerde bizden diye bağırıyorlardı.
Güzel çok güzel günlerimiz oldu. Oralar bizim Turan illerimiz. Allah nasip etti Ata yurtlarını gezdim, dostlarım, kardeşlerim oldu.
ALLAH TÜRK MILLETINI KORUSUN, TURAN ILLER VAR OLSUN…