Son birkaç yıldır teknoloji dünyasında öyle bir rüzgar esiyor ki, hepimizi şaşkına çeviriyor. Hani derler ya, ‘devler de düşer’ diye, işte tam da öyle bir dönemeçteyiz. Pandemi döneminde zirve yapan, adeta para basan büyük teknoloji şirketleri, şimdi de peş peşe gelen işten çıkarma haberleriyle gündemde. Eskiden teknoloji sektörü, ‘Garanti iş, yüksek maaş, harika ofisler’ demekti. Şimdi ise durum biraz değişti, değil mi? ‘Acaba sıra bana da gelir mi?’ endişesi, birçok teknoloji çalışanının kapısını çalıyor. Bu yazıda, bu devasa işten çıkarmaların nedenlerini, kimlerin etkilendiğini ve bu durumun geleceğimizi nasıl şekillendireceğini samimi bir dille masaya yatıracağız.
Hatırlayın, pandeminin ilk günlerini. Herkes evlere kapandı, dijitalleşme hız kazandı. E-ticaret tavan yaptı, online toplantılar hayatımızın vazgeçilmezi oldu, streaming servisleri patladı. Hal böyle olunca, teknoloji şirketleri de ‘Bu fırsat kaçmaz!’ diyerek müthiş bir büyüme ivmesi yakaladı. Adeta insan kaynakları departmanları mesaiye kalıp durmadan yeni eleman alıyordu. Sanki paranın musluğu hiç kapanmayacakmış gibi, bol keseden harcamalar yapıldı, yeni projeler ardı ardına başlatıldı. Ama ne olduysa, o rüya gibi günler bir anda kabusa dönüştü. Ekonomik belirsizlik, enflasyon, faiz artışları derken, o coşkulu büyüme yerini bir anda frene basmaya bıraktı.
Peki, neden şimdi? Aslında bunun birden fazla nedeni var ve hepsi de birbirine bağlı. En başta, küresel ekonomik tablo pek iç açıcı değil. Dünya genelinde enflasyon almış başını gidiyor, merkez bankaları faizleri artırarak ekonomiyi soğutmaya çalışıyor. Bu da ne demek? Şirketlerin borçlanma maliyetleri artıyor, yatırımcılar daha temkinli davranıyor, tüketicilerin harcama gücü düşüyor. Yani, teknoloji şirketlerinin gelirleri eskisi gibi hızlı artmıyor, hatta bazı yerlerde düşüşler yaşanıyor. Böyle olunca da ilk akla gelen ‘maliyetleri kısmak’ oluyor. Ve maalesef, en büyük maliyet kalemlerinden biri de çalışan giderleri.
Bir diğer büyük neden de, pandemi dönemindeki ‘aşırı işe alım’ çılgınlığı. Az önce de bahsettik, şirketler o dönemde adeta bir işe alım maratonu içindeydi. ‘Nasılsa büyüyoruz, ne kadar çok kişi olursa o kadar iyi!’ mantığıyla hareket ettiler. Gelecek projeksiyonları çok iyimserdi, piyasalar tavan yapmıştı. Ama şimdi geriye dönüp baktığımızda, bazı pozisyonların aslında o kadar da gerekli olmadığı, ya da o kadar çok kişiye ihtiyaç duyulmadığı ortaya çıktı. Yani bir nevi ‘şişkinlik’ oluştu. Şimdi de bu şişkinliği indirmeye çalışıyorlar. Biraz acımasızca gelebilir ama şirketler için bu bir ‘optimize etme’ süreci.
Pandemi sonrası insanların alışkanlıkları da değişti. Eskiden Zoom’da saatlerce takılırken, şimdi dışarı çıkıp sosyalleşmek istiyoruz. Online alışveriş hala popüler ama fiziksel mağazalar da yeniden canlandı. Yani dijital platformlara olan bağımlılık biraz azaldı. Bu da bazı teknoloji şirketlerinin hizmetlerine olan talebin azalmasına yol açtı. Özellikle pandemi döneminde patlama yapan video konferans, online eğitim gibi alanlarda bir yavaşlama söz konusu. Şirketler de bu yeni normalde ne kadar personele ihtiyaç duyduklarını yeniden değerlendiriyorlar. ‘Pandemi bitti, artık bu kadar mühendise gerek yok’ gibi bir durum oluştu diyebiliriz.
Sadece ekonomik nedenler ya da aşırı işe alım değil, bir de ‘verimlilik’ takıntısı var. Şirketler, daha az kişiyle daha çok iş yapmanın yollarını arıyorlar. Özellikle yapay zeka (YZ) teknolojilerinin yükselişiyle birlikte, bazı görevlerin otomatize edilmesi mümkün hale geldi. Yani, bir zamanlar insan gücüyle yapılan işlerin bir kısmı artık algoritmalar veya YZ destekli sistemler tarafından yapılabiliyor. Bu da bazı pozisyonların gereksiz hale gelmesine yol açıyor. ‘Şirketler, YZ’ye yatırım yaparken bir yandan da insanları işten mi çıkarıyor?’ sorusu akıllara gelebilir. Cevabı maalesef evet, bir nevi geleceğe yatırım yaparken şimdiki maliyetleri kısmak istiyorlar.
Peki, bu kasırgadan hangi devler etkilendi? Liste epey uzun ve her geçen gün yeni isimler ekleniyor. Google’ın ana şirketi Alphabet, binlerce kişiyi kapının önüne koydu. Facebook’un çatı şirketi Meta, iki turda on binlerce çalışanını işten çıkardı. Amazon, Microsoft, Salesforce, Spotify, Zoom, Twitter (Elon Musk’ın gelişiyle bambaşka bir boyut kazandı tabii), Intel… Aklınıza gelebilecek hemen hemen her büyük teknoloji şirketi bu süreçten nasibini aldı. Eskiden ‘iş güvencesi’ denince akla gelen bu şirketler, şimdi de ‘işten çıkarma’ haberleriyle anılır oldu. Bu durum, sektördeki herkesi derinden etkiliyor.
Rakamlar, yüzdeler, ekonomik terimler… Hepsi bir yere kadar. İşin bir de insan boyutu var ki, o kısım gerçekten yürek burkucu. Bir sabah uyandığınızda e-postanıza düşen bir bildirimle işinizi kaybettiğinizi öğrenmek… Yıllardır emek verdiğiniz şirketten bir anda ayrılmak zorunda kalmak… Özellikle de vizeyle çalışan yabancılar için bu durum çok daha zorlu. Kısa sürede yeni iş bulamazlarsa ülkeden ayrılmak zorunda kalıyorlar. Aileler dağılıyor, hayaller suya düşüyor. Bu, sadece bir iş kaybı değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı ve gelecek planlarının altüst olması demek. Bu dönemde birçok çalışanın yaşadığı stres, kaygı ve belirsizlik gerçekten tarif edilemez boyutlarda.
İşini kaybedenler bir yana, işine devam edenler de büyük bir baskı altında. ‘Acaba sıra bana da gelir mi?’ endişesi, performansı etkiliyor, motivasyonu düşürüyor. Şirket içinde kalanlar, işten çıkarılan arkadaşlarının masalarına bakıp hüzünleniyor, ‘Biz şimdi onların işini de mi yapacağız?’ diye düşünüyorlar. Bu durum, genel olarak şirket kültürünü de olumsuz etkiliyor. Eskiden ‘çalışan dostu’ imajıyla bilinen teknoloji şirketlerinin bu hamleleri, çalışanların şirketlerine olan güvenini sarsıyor. ‘Benim için sadece bir sayı mıyım?’ sorusu akılları kurcalıyor. Psikolojik olarak da yıpratıcı bir süreç bu.
Peki, işten çıkarılan bu binlerce deneyimli teknoloji profesyoneli nereye gidiyor? Eskiden bir işten ayrılır ayrılmaz yeni bir iş bulmak çok kolaydı. Şimdi ise durum biraz farklı. İş ilanları eskisi kadar bol değil, rekabet arttı. Şirketler daha seçici davranıyor, işe alım süreçleri uzadı. Bazı yetenekli kişiler için yeni kapılar açılsa da, özellikle belirli uzmanlık alanlarındaki (örneğin, metaverse gibi hype’ı sönen alanlar) işsizlik oranları artış gösteriyor. Bu durum, teknoloji sektöründeki ‘altın çağ’ın sona erip daha gerçekçi bir döneme girildiğinin de bir göstergesi olabilir.
Bu kadar çok yetenekli insanın işten çıkarılması, sadece bireyleri değil, tüm sektörü etkiliyor. İnovasyon hız kesebilir mi? Şirketler, yeni fikirler üretmek yerine sadece hayatta kalmaya mı odaklanacak? Bu soruların cevapları henüz net değil. Ayrıca, işten çıkarmaların yarattığı korku kültürü, içeride kalan çalışanların risk almasını, yaratıcı olmasını engelleyebilir. ‘Aman hata yapmayayım da işimi kaybetmeyeyim’ düşüncesi, yenilikçiliğin önündeki en büyük engellerden biri olabilir. Şirket kültürleri de bu durumdan nasibini alıyor; eskiden eğlenceli ve rahat olan ofis ortamları, daha gergin ve stresli bir hale bürünebiliyor.
Teknoloji sektörü, her zaman dinamik ve değişime açık olmuştur. Ancak son dönemdeki bu dalgalanma, sektörün ‘yeni normalini’ şekillendiriyor. Artık sürdürülebilir büyüme, verimlilik ve kârlılık, ‘hızlı büyüme’ ve ‘pazar payı’ gibi kavramların önüne geçmiş durumda. Şirketler, artık daha temkinli adımlar atıyor, her kuruşun hesabını yapıyor. Bu, bir yandan olgunlaşan bir sektörün işareti olabilirken, diğer yandan da ‘silikon vadisi rüyası’nın biraz daha gerçekçi bir zemine oturduğunu gösteriyor. Belki de bu, balonun sönmesi ve daha sağlıklı bir büyüme modeline geçişin sancılarıdır.
Peki, bu işten çıkarmalar duracak mı? Yoksa daha da mı artacak? Uzmanlar farklı görüşlere sahip. Bazıları en kötünün geride kaldığını düşünürken, bazıları da 2024’ün de zorlu geçebileceği konusunda uyarıyor. Küresel ekonomik durum, enflasyonun seyri, faiz oranları ve jeopolitik gelişmeler bu sürecin gidişatını belirleyecek ana faktörler. Ancak bir gerçek var ki, teknoloji sektörü eskisi gibi ‘her şey toz pembe’ bir yer olmayacak. Daha rekabetçi, daha zorlu ama belki de daha olgun bir sektör haline gelecek.
Eğer bu süreçte işini kaybedenlerden biriyseniz ya da kaybetme endişesi yaşıyorsanız, öncelikle yalnız olmadığınızı bilin. Bu, sizin kişisel başarısızlığınız değil, küresel bir trendin sonucu. Panik yapmayın. Özgeçmişinizi güncelleyin, ağınızı genişletin, yeni beceriler öğrenmeye açık olun. Belki de bu, kariyerinizde yeni bir yön çizmek için bir fırsattır. Freelance çalışmak, kendi projenizi başlatmak ya da tamamen farklı bir sektöre yönelmek gibi seçenekleri değerlendirebilirsiniz. Unutmayın, her kriz yeni fırsatlar da doğurur.
Teknoloji sektörüne yeni girmek isteyenler için de durum daha zorlu hale geldi diyebiliriz. Artık sadece kod yazmak yetmeyebilir. İşletme bilgisi, problem çözme yeteneği, iletişim becerileri gibi ‘soft skill’ler de çok daha önemli hale geldi. Ayrıca, belirli bir alanda derinlemesine uzmanlaşmak, sizi diğer adaylardan ayırabilir. Yapay zeka, siber güvenlik, veri bilimi gibi geleceği parlak alanlara yönelmek akıllıca olabilir. Ama en önemlisi, sürekli öğrenmeye ve kendinizi geliştirmeye açık olmak. Çünkü teknoloji dünyası durmadan değişiyor, ve bu değişime ayak uydurmak zorundayız.
Bu kadar olumsuz haberin arasında bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım. Belki de bu işten çıkarmalar, sektördeki aşırı şişkinliği alıp daha sağlıklı bir dengeye ulaşılmasına yardımcı olur. Şirketler, gerçekten ihtiyaç duydukları pozisyonlara odaklanır, gereksiz harcamalardan kaçınır. Bu da uzun vadede daha sürdürülebilir ve verimli bir ekosistem yaratabilir. Ayrıca, büyük şirketlerden ayrılan yetenekli insanlar, kendi startup’larını kurarak veya daha küçük, yenilikçi şirketlere katılarak sektörde yeni bir dinamizm yaratabilirler. Her krizin içinde bir fırsat gizlidir derler, belki de bu da öyle bir durumdur.
Özetle, büyük teknoloji şirketlerindeki işten çıkarmalar, küresel ekonomik koşulların, pandemi sonrası değişen dinamiklerin ve şirketlerin verimlilik arayışlarının bir sonucu. Bu durum, hem çalışanlar hem de sektör için zorlu bir süreç. Ancak teknoloji, her zaman adapte olabilen ve kendini yenileyebilen bir alan olmuştur. Bu dalgalanmaların ardından sektörün daha olgun, daha odaklanmış ve belki de daha dirençli bir yapıya bürüneceğini umabiliriz. Önemli olan, bu değişim rüzgarında ayakta kalmak ve yeni fırsatları görebilmek. Teknoloji dünyası her zaman şaşırtmaya devam edecek gibi görünüyor, ama artık daha gerçekçi bir gözle bakmak zorundayız.


