Cuma, Aralık 5, 2025
Ana SayfaGerekli BilgilerBilgisayar Beyin ve Ruh

Bilgisayar Beyin ve Ruh

Bilgisayar benzetmesiyle beyni, beyinde gerçekleştirilen bilgi-işlemin hız ve kapasitesini daha kolay anlayabileceğimize inanırız. Ünlü beyin cerrahı Gazi Yaşargil ise, buna katılmadığını söyler: “Beyin, âdet üzere şimdi bilgisayara benzetiliyor. Bilgisayarlar beynin imkânlarının pek ufacık bir parçası bile olamaz. Dünyada 500 milyon telefon var deniyor. Beynimizde trilyon üzeri telefonlar işliyor. Nöronların nasıl işbirliği yaptıkları henüz bilinmiyor.” 

Bugün beynin nasıl çalıştığıyla alâkalı bilinmeyen pek çok şey var. Bunların ne kadarı beyinle, ne kadarı görülmeyen tartılmayan başka bir insanî durumla ilgilidir? 

Bilgisayarlar karmaşık matematik ve mantık problemlerini kolayca çözecek, bilgi depolayacak, hatasız ve hızlı işlem yapacak şekilde üretilip programlanır. Ancak, duyguları, feraseti, önsezileri yoktur. Üretici ve kullanıcı hata yaparsa, bilgisayar da hata yapar. 

Bir bilgisayarda istenen yazı, şekil veya görüntü çok kısa sürede hafızaya alınabilir, sonra tekrar geri çağrılıp eksiksiz kullanılabilir. İstendiğinde tamamen veya kısmen hafızadan silinebilir. Bilgisayarlar insan ürünü olduğundan, hangi prensip ve kanunlarla bu işlemleri yapabildiğini biliriz. 

Beyindeki nöronların yapıları, nasıl davrandıkları ve bunlar arasındaki bilgi akışının mekanizması büyük ölçüde biliniyor. Fakat bu durum beyni bir bütün olarak anlamaya yetmiyor. Kanın üç katı yoğunluktaki idrarın böbreklerden nasıl çıktığı, istenmeyen veya fazla olan maddelerin hangi mekanizmalarla atıldığı da büyük ölçüde biliniyor. Diüretik (idrar söktürücü) ilâç vererek idrar artırılabilir. Beta-bloker (sempatik sistemi baskılayan) ilâç vererek kalb atım hızı, aspirin veya heparin (kan sulandırıcı) vererek kanın pıhtılaşması azaltılabilir. Fakat aynı durum beyin için asla söylenemez. Meselâ hafızaya kaydetme ve hatırlama işleminin nasıl gerçekleştiği bütün deneylere, teorilere, çalışmalara ve hipotezlere rağmen tam bilinemiyor. 

İnsan olarak, arkadaş, eş, patron veya müşteriyle bir problem yaşandığında bunu kafadan atmak için kaç saat, gün, hattâ hafta uğraşılır. Bilgisayarda ise, istenmeyen bilgi saniyesinde silinebilir. Bilgisayar bunlardan mutlu olur ve üzülür mü? 

İnsan beyni bilgisayar sistemine indirgenemeyecek özelliklere sahiptir. Bir çiçeğe bakınca rengi, kokusu, ahenkli ve sanatlı motifi insan ruhunu ayrı âlemlere götürüyor. Hüzünlü hâdiseler karşısında insan gözyaşlarını tutamıyor. Başka bir hâdiseyle de gülebiliyor. Bu açıdan, beyin ve onu bir makine olarak kullanan ruhun fonksiyonlarına vakıf olmak, onları anlamak gerçekten çok zor olsa gerek.

Meselâ huzurlu olmak nasıl bir şey? Birçok insan büyük dünyevî zenginliklere sahip olsa da asla huzurlu olamıyor. Bu, parayla satın alınacak bir şey olsa, her şeylerini feda edebilirlerdi; ama olmuyor. İnsan beyni bilgisayar gibi olsaydı bir tuşla hafızayı boşaltabilir, format atabilir ve bizi mutsuz eden her şeyden ânında uzaklaşabilirdik. Dahası, mutluluk ve huzurla alâkalı bir yazılım yüklenir, olur biterdi. İnsanlar bunu başaramadıkları için, hakiki sığınağı da bilemeyince uyuşturucuya kaçıyorlar. Fakat zekâyı-hafızayı artırmanın ilâcı yok. Ancak beslenmeyle veya davranışları ayarlamayla alâkalı genel bazı tavsiyelerde bulunabiliyoruz.

Tıp dilinde anksiyete (kaygı, iç sıkıntısı) veya depresyon (hayata küsme) durumlarında verilen ilâçlar, genellikle beyindeki fonksiyonların tamamını köreltiyor. Âdeta beyin kişiye fazla geliyor da ilâçlarla devre dışı bırakmaya çalışıyoruz. Hekimler bunun ne mânâya geldiğini dikkatlice düşünse, ne kadar komik durumda ve aciz olduklarını anlarlar herhalde.

Yıllardır beyin fonksiyonlarını anlamaya çalışan doktorlar şunu söylüyor: Beynimizde bilgilerin nasıl saklandığını/hatırlandığını, duygularımızın nasıl meydana geldiğini, davranışlarımızın nasıl şekillendiğini anlamaya ömrümüz yetmeyecek. 

Aynı durum sevmek, nefret etmek gibi fonksiyonlar için de söylenebilir. Meselâ evlâdınız birini seviyor. Siz ise o kişiyi uygun görmüyorsunuz. Fakat evlâdınızı asla vazgeçiremiyorsunuz. Beyin sadece maddeden ibaret olsaydı, o zaman bunun bir ilâcı olurdu. Televizyonun sesini artırıp azaltır veya kanal değiştirir gibi, sevgiyi artırıp azaltamayız. Hiçbir getirisi veya menfaati olmadığı hâlde bir takımı tutan kişi, ailesini, çoluk-çocuğunu feda edercesine ölümüne davranışlarda bulunuyor. Bunları maddeyle izah etmek asla mümkün değil.

Bilim insanları arasında, insanın duygu, düşünce ve davranışlarının zihin ve beynin sadece maddî taraflarıyla anlaşılamayacağı noktasında giderek bir mutabakat oluştuğu görülmektedir. 

Son yıllarda, insanı anlamaya çalışan araştırmacılar üçlü yapıdan bahsetmektedir: beden (body), beyin (brain) ve ruh veya materyalist düşüncede olanlara göre zihin (mind). Bilim adamları bir makine olarak beden ve beynin nasıl çalıştığını belli ölçüde çözdüler. Ancak ruh veya zihnin ne olduğu ve nasıl çalıştığı konusunda öne sürülen görüşler tatmin edici olmaktan henüz uzak. 

Ruh, âlem-i emirden (sebepler üstü) gelen şuurlu bir varlık olup, maddî değildir. Atomdan bütün gök cisimlerine kadar gözle görülüp, elle tutulan, uzayda bir yer işgal eden, dolayısıyla ölçülebilen maddî varlıklar, bitkiler, hayvanlar ve insanlar maddî âlemi teşkil ederler. İnsan için bu âlemde esas olan, madde değil, mânâdır. Mânâyı kavrama ve yakalama mümkün olmadığı için, biz onun fonksiyonlarını görür ve ancak bunlarla âlem-i emiri anlamaya çalışırız. 

Aynı şekilde, itme, çekme ve yerçekimi gibi kanunların mevcudiyeti herkesçe kabul edilmekle birlikte, görülmeleri mümkün değildir. Bizim gördüğümüz, ancak bu kanunların madde âlemine akseden fonksiyonlarıdır. Ruh da Allah’ın yarattığı, âlem-i emirden bir kanundur. Ancak, diğer kanunlarda şuur bulunmamasına karşılık, insan ruhu şuur sahibidir.

Evet, beyin, hiçbir zaman kendini aşıp da, üstünde hükmünü sürdüren ruha, “Senin mahiyetini bilemiyorum, öyleyse sen yoksun.” gibi bir hezeyanla hitap edemez. Zîrâ beynin kendi üstündeki mükemmel gücü kavrayabilmesi için, elindeki o geçmez akçeleri, kifayetsiz sermayeyi, kıt, yetersiz materyali ve maddeyle sınırlı duyularını aşarak, bilkuvve kendinde mevcut olan bütün cihazları kullanması gerekir ki, ancak bu suretle, iç içe girift binlerce çember içinden ve gittikçe büyüyen daireler arasından geçip, ruh gibi sahilsiz bir denizin mahiyetini kavrama sınırına yanaşabilsin. Bu ise, yaratılmış şu madde âleminde mümkün değildir.

Gonca
Goncahttps://www.gonca.com
1995 doğumlu Gonca KAPLAN Galatasaray Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümü mezunudur. Anne Bebek, Dekorasyon, Güzel Sözler, Kültür Sanat, Moda, Teknoloji, Yemek Tarifleri ve diğer konularda yazılarını sahip olduğu Gonca sitesi üzerinden sizlerle paylaşmaktadır.
RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisment -

Most Popular

Recent Comments