Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla doğal afetlerle sıkça yüzleşen bir ülke. Ancak son yıllarda bu zorlu gerçeklikle mücadele etme biçimimizde köklü bir değişim yaşanıyor. Geçmişin acı tecrübeleri, bugünümüzü şekillendiren güçlü birer ders niteliğinde. Artık afetlere sadece tepki veren değil, onları öngören, riskleri minimize eden ve toplumu daha dirençli hale getiren proaktif bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Bu dönüşüm, hem devletin kararlılığını hem de vatandaşlarımızın sarsılmaz dayanışmasını gözler önüne seriyor.
Özellikle orman yangınları konusunda kaydedilen ilerlemeler takdire şayan. Gelişmiş uydu takip sistemleri, insansız hava araçları (İHA) ve yapay zeka destekli erken uyarı mekanizmaları sayesinde yangınlar çok daha hızlı tespit edilebiliyor. Bu da ilk müdahale süresini kısaltarak büyük felaketlerin önüne geçilmesinde kritik bir rol oynuyor. Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) modernizasyon çalışmaları kapsamında filoya katılan yeni nesil yangın söndürme uçakları ve helikopterleri, havadan müdahale kapasitemizi eşi benzeri görülmemiş bir düzeye taşıdı. Ayrıca, yangın risk haritaları ve meteorolojik verilerin anlık takibi, potansiyel tehlikelerin önceden belirlenmesini sağlayarak önleyici tedbirlerin alınmasına olanak tanıyor.
Ancak teknoloji tek başına yeterli değil. Bu mücadelenin asıl kahramanları, cansiperane çalışan orman işçilerimiz, itfaiye ekiplerimiz, AFAD gönüllülerimiz ve tüm arama kurtarma personellerimiz. Onların eğitimi, ekipmanları ve koordinasyon yetenekleri sürekli geliştiriliyor. ‘Afetlere Hazırlık Yılı’ gibi kampanyalarla toplumun her kesiminde afet bilinci artırılıyor. Mahallelerde kurulan gönüllü ekipler, ilk yardım ve afet anında doğru davranış biçimleri konusunda eğitimler alıyor. Bu sayede, olası bir afet durumunda vatandaşlarımız sadece bekleyen değil, aktif rol alan bireyler haline geliyor.
Afet Yönetimi Uzmanı Prof. Dr. Elif Demir, Türkiye’nin bu alandaki stratejisini değerlendirirken, ‘Artık sadece yangın söndürmeye odaklanmıyoruz; ekosistem restorasyonundan toplumsal psikososyal desteğe kadar çok boyutlu bir yaklaşım benimsedik. Her yangın sonrası ağaçlandırma kampanyaları, sadece kaybolanı yerine koymakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal iyileşme sürecine de katkıda bulunuyor. Bu bütüncül bakış açısı, bizi gelecekteki afetlere karşı çok daha güçlü kılıyor,’ ifadelerini kullandı. Bu sözler, ülkemizin afetlerle mücadele felsefesindeki derinleşmeyi açıkça ortaya koyuyor.
Sadece orman yangınları değil, deprem, sel ve heyelan gibi diğer doğal afetlerle mücadelede de önemli atılımlar gerçekleştirildi. Kentsel dönüşüm projeleri, eski ve riskli yapıların yerine depreme dayanıklı, modern binaların inşa edilmesini hızlandırdı. Dere yataklarına yapılan yanlış yapılaşmaların önüne geçilmesi için yasal düzenlemeler sıkılaştırıldı ve altyapı güçlendirme çalışmaları hız kazandı. Sel riskini azaltmaya yönelik dere ıslah çalışmaları ve taşkın koruma projeleri, özellikle tarım alanlarında ve yerleşim yerlerinde büyük faydalar sağladı. Bu adımlar, şehirlerimizi ve köylerimizi afetlere karşı daha dirençli hale getiriyor.
Geçtiğimiz yaz çıkan bir orman yangını sonrası evini kaybeden ancak devlet ve sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle yeniden ayağa kalkan Muğlalı çiftçi Mehmet Can, yaşadıklarını şöyle özetledi: ‘Eskiden yangın çıktığında çaresiz hissederdik. Ama şimdi görüyoruz ki devletimiz de milletimiz de daha hazırlıklı. Komşularımızla birlikte fidan dikerken, sadece toprağa değil, geleceğe de umut ekiyoruz. Bu dayanışma ruhu, en büyük gücümüz.’ Mehmet Amca’nın sözleri, zorluklar karşısında dahi filizlenen umudun ve toplumsal bağların ne denli değerli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Türkiye’nin doğal afetlerle mücadelesi, sadece bir dizi teknik tedbirden ibaret değil; aynı zamanda bir zihniyet dönüşümünü, toplumsal bilinçlenmeyi ve sarsılmaz bir dayanışma ruhunu temsil ediyor. Her geçen gün daha dirençli, daha hazırlıklı ve geleceğe daha umutla bakan bir ülke inşa ediyoruz. Teknolojinin imkanlarını insan odaklı yaklaşımlarla birleştirerek, doğal afetlerin yıkıcı etkilerini en aza indirme ve hatta onlardan ders çıkararak daha güçlü bir şekilde ayağa kalkma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Bu kararlılık ve birliktelikle, doğanın zorluklarına karşı her zaman dimdik duracağımıza olan inancımız tam.


