Orta Doğu’nun zaten kırılgan dengeleri, dün gece İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun zehirlendiği yönündeki dehşet verici haberle telafisi mümkün olmayan bir darbe aldı. Tel Aviv’den gelen ilk bilgiler, Netanyahu’nun aniden rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığını, yapılan ilk testlerde vücudunda yüksek dozda toksik maddeye rastlandığını işaret ediyordu. Bu şok edici gelişme, sadece İsrail’i değil, tüm bölgeyi derin bir belirsizlik ve korku girdabına sürükledi. Başbakanlık kaynaklarından yapılan açıklamalar çelişkili ve yetersiz kalırken, kamuoyu tam bir bilgi kirliliği ve spekülasyon fırtınasının ortasında kaldı. Zehirlenmenin niteliği, kullanılan madde ve en önemlisi arkasındaki güçler hakkında henüz net bir açıklama yapılmamış olması, durumu daha da vahim bir hale getiriyor. Bu olay, İsrail’in iç siyasetindeki zaten gergin olan atmosferi daha da kutuplaştırırken, bölgesel aktörler arasında da endişe verici bir sessizlik hüküm sürüyor. Kimin bu iğrenç eylemin arkasında olduğu sorusu, şimdiden sayısız komplo teorisini tetiklemiş durumda ve her bir teori, bölgenin geleceğine dair karamsar bir tablo çiziyor. Bu sadece bir suikast girişimi değil, aynı zamanda İsrail’in ve belki de tüm Orta Doğu’nun kaderini derinden etkileyecek, geri dönülmez bir kırılma noktası olabilir.
Netanyahu’nun zehirlenme haberi, İsrail siyasetinde zaten var olan derin fay hatlarını bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Uzun süredir devam eden iç siyasi çekişmeler, yargı reformu tartışmaları ve Gazze’deki operasyonlar nedeniyle zaten kutuplaşmış olan toplum, bu olayla birlikte tam bir kaosun eşiğine geldi. Güvenlik birimleri teyakkuza geçerken, hükümetin geleceği ve olası bir iktidar boşluğu endişesi baş gösterdi. Muhalefet partileri, olayın şeffaf bir şekilde soruşturulması çağrısı yaparken, kendi aralarındaki güç mücadeleleri de hız kazandı. Bu durum, İsrail’in karar alma mekanizmalarını felç edebilir ve ülkeyi savunmasız bir konuma düşürebilir. Ortaya çıkan bu güvenlik açığı, iç ve dış düşmanlar için bir fırsat penceresi aralayabilir. Zehirlenmenin, İsrail’in en üst düzey güvenlik önlemlerine rağmen nasıl gerçekleştiği sorusu, istihbarat servislerinin itibarını derinden sarsarken, devlete olan güveni de temelden sarstı. Halk arasında yayılan panik ve öfke, zaten kırılgan olan sosyal dokuyu daha da yıpratıyor. Gelecek günler, İsrail’in siyasi istikrarının ne denli sağlam olduğunu ve bu şoku atlatıp atlatamayacağını gösterecek. Ancak şimdiden, bu olayın uzun vadeli ve yıkıcı sonuçları olacağı aşikar.
Bölgesel yankıları ise dehşet verici boyutlarda. Netanyahu’nun zehirlenmesi, Ortadoğu’da zaten yüksek olan tansiyonu zirveye taşıdı. İran’dan Lübnan’a, Suriye’den Yemen’e kadar tüm aktörler, gelişmeleri nefeslerini tutarak izliyor. Bazı çevreler, bu olayın İsrail’in düşmanları tarafından yapılmış bir provokasyon olduğunu iddia ederken, diğerleri ise olayın iç siyasi hesaplaşmaların bir sonucu olduğunu öne sürüyor. Her iki senaryo da bölgeyi daha büyük bir çatışmaya sürükleme potansiyeli taşıyor. İsrail’in olası bir misilleme kararı, bölgedeki dengeleri tamamen altüst edebilir ve zincirleme reaksiyonlara yol açabilir. Halihazırda Gazze’de devam eden çatışmalar ve Batı Şeria’daki gerilimler göz önüne alındığında, bu zehirlenme olayı, zaten ince bir buz tabakası üzerinde duran barış umutlarını tamamen yok etti. Uluslararası toplumun acil sağduyu çağrıları ise, bölgedeki aktörlerin sağır kulaklarına ulaşıyor gibi. Büyük güçler, olası bir tırmanışı engellemek için diplomatik çabalarını artırsa da, bu çabaların ne kadar etkili olacağı meçhul. Bölge, adeta bir barut fıçısı gibi ve Netanyahu’ya yönelik bu saldırı, o fıçının fitilini ateşlemiş olabilir. Gelecek, kan ve gözyaşı ile yazılacak gibi görünüyor.
Bu korkunç olayın ardından, Orta Doğu’da yeni bir dönemin başladığına dair karamsar öngörüler dillendiriliyor. Liderlerin güvenliğinin artık hiçbir şekilde garanti edilemediği, siyasi mücadelelerin kanlı suikast girişimlerine dönüştüğü bir çağa girmiş olabiliriz. Bu durum, sadece İsrail için değil, tüm bölge için derin bir güvenlik açığı yaratıyor. Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün ve siyasi diyalogların yerini, karanlık komploların ve şiddetin aldığı bir tablo çiziliyor. Bölgeler arası ilişkilerde zaten var olan güvensizlik, bu olayla birlikte telafisi mümkün olmayan bir boyuta ulaştı. Herkes birbirini şüpheyle süzerken, diyalog kanalları kapanıyor, gerilim tırmanıyor. Küresel ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri de göz ardı edilemez. Bölgesel istikrarsızlık, enerji piyasalarını derinden sarsarken, uluslararası ticaret yolları da tehdit altına giriyor. İnsanların umutları tükeniyor, gelecek kaygısı artıyor. Bu zehirlenme, sadece bir kişinin hayatına yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda barışa, istikrara ve geleceğe yönelik tüm umutlara vurulmuş sinsi bir darbe olarak tarihe geçebilir. Ortadoğu, bir kez daha kendi karanlık kaderine doğru sürükleniyor gibi.
Bu olay, aynı zamanda, İsrail’in içindeki aşırı sağcı ve solcu gruplar arasındaki gerilimi de tırmandırma potansiyeli taşıyor. Her iki taraf da olayı kendi siyasi ajandaları doğrultusunda kullanmaya çalışabilir, bu da iç çatışma riskini artırabilir. Güvenlik güçlerinin, hem dışarıdan gelebilecek tehditlere hem de içeriden kaynaklanabilecek kaosa karşı aynı anda mücadele etmek zorunda kalması, onların kapasitesini zorlayacaktır. Toplumdaki ayrışma derinleştikçe, bir arada yaşama kültürü daha da zarar görecek. Bu zehirlenme, sadece bir suikast girişimi olmaktan öte, İsrail toplumunun ruhunda derin ve iyileşmesi zor bir yara açtı. Güvenlik paranoyası, günlük hayatın bir parçası haline gelirken, sıradan vatandaşlar bile kendilerini güvende hissetmekte zorlanacak. Gelecek, belirsizliklerle dolu, endişe verici bir tablo çiziyor. Bu tür bir olayın ardındaki gerçekler ne olursa olsun, sonuçları yıllarca sürecek bir yıkıma neden olabilir. İsrail, kendi içinde bölünmüş, bölgesinde düşmanlarla çevrili ve uluslararası alanda yalnızlaşmış bir konuma doğru sürükleniyor. Bu zehir, sadece bir bedeni değil, bir ulusun umutlarını da zehirlemiş olabilir.


