Cuma, Aralık 5, 2025
Ana SayfaHaberYanıyoruz! Türkiye'yi Kavuran Sıcaklar ve Yangın Kabusu: Ne Yapmalı, Nasıl Korunmalı?

Yanıyoruz! Türkiye’yi Kavuran Sıcaklar ve Yangın Kabusu: Ne Yapmalı, Nasıl Korunmalı?

Vallahi billahi, son zamanlarda Türkiye’nin dört bir yanında hissedilen sıcaklar resmen kavuruyor. Termometreler adeta delirmiş gibi, her gün yeni bir rekor denemesi yapıyor. Yaz geldi, hoş geldi ama bu kadar da değil be! Güneş sanki tepemize dikilmiş, nefes almak bile zorlaşıyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için bu durum tam bir çileye dönüştü. “Asfalt eriyor mu?” diye bakmaktan kendimizi alamıyoruz. Uzmanlar da sürekli uyarıyor, “daha da sıcak olacak”, “tepe noktasına ulaşacak” diye… E hal böyle olunca, akıllara hemen o korkunç senaryo geliyor: Orman yangınları! Geçmişte yaşadığımız o felaketleri hatırlayınca insanın içi cız ediyor. Bu sıcaklar sadece bizi terletmekle kalmıyor, aynı zamanda doğamızı da büyük bir risk altına sokuyor, adeta barut fıçısına çeviriyor.

Peki, neden bu kadar sıcak oluyor? Sadece yaz mevsimi deyip geçiştirmek haksızlık olur. İşin içinde biraz bilim, biraz da küresel dertler var. Malum, iklim değişikliği diye bir gerçekle yaşıyoruz. Dünya ısınıyor, buzullar eriyor, hava olayları coşuyor. Bir de üzerine Afrika üzerinden gelen o meşhur sıcak hava dalgaları var ki, işte onlar tam da bizim üzerimize çöküyor. Çöl sıcağını alıp memleketimize taşıyorlar resmen. Nem düşüyor, kuru hava hakim oluyor. E haliyle, her yer kupkuru kesiliyor. Toprak çatlamış, otlar sararmış… İşte bu tablo, yangın için adeta bir davetiye gibi. Rüzgar da cabası, küçücük bir kıvılcımı alıp kilometrelerce öteye taşıyabiliyor. Yani anlayacağınız, ortada öyle tek bir sebep yok, zincirleme bir reaksiyonun tam ortasındayız.

Bu sıcaklar sadece ormanları değil, bizi de tehdit ediyor, unutmayalım. Özellikle yaşlılarımız, çocuklarımız, kalp-tansiyon gibi kronik rahatsızlığı olanlar aman dikkat! Sıcak çarpması, su kaybı (dehidrasyon), güneş yanıkları… Bunlar işin en basit kısmı. Daha ciddisi, kalp krizleri, beyin kanamaları gibi hayati riskler de cabası. Öğle vakti (11.00-16.00 arası) dışarı çıkmamak, bol bol su içmek, hafif giysiler tercih etmek şart. Kafeinli ve şekerli içeceklerden uzak durun, onlar daha çok su kaybettiriyor. Duş almak, serin yerlerde kalmak, klimayı abartmadan kullanmak da önemli. Yani özetle, vücudumuza iyi bakacağız ki, bu zorlu süreci en az hasarla atlatalım.

Gelelim asıl korkulu rüyamıza: Orman yangınları. Bu kadar kuru bir ortamda, düşük nem oranı ve şiddetli rüzgarla birleşince, ormanlarımız adeta bir barut fıçısına dönüyor. Tek bir kıvılcım bile koca bir ormanı küle çevirebilir. Geçmişte yaşadığımız o büyük yangınları düşününce insanın içi titriyor. Akciğerlerimiz olan ormanlarımızı kaybetmek demek, sadece ağaçları kaybetmek değil, binlerce canlıya ev sahipliği yapan ekosistemi yok etmek demek. Hava kalitesinin düşmesi, toprak erozyonu, su kaynaklarının azalması… Bunların hepsi yangınların dolaylı ama yıkıcı sonuçları. Yani mesele sadece “ağaç gitti” demekten çok daha öte.

Yangınların büyük bir kısmı, üzülerek söylüyorum ki, insan kaynaklı. Ya bir sigara izmariti, ya bir piknik ateşi, ya da anız yakma gibi sorumsuz davranışlar… Biliyoruz ki hepimiz mangal yakmayı severiz, doğada vakit geçirmek hoşumuza gider. Ama bu dönemde mangal yakmak, resmen intihar etmekle eş değer. En ufak bir kıvılcım, bir anda cehenneme dönüşebilir. Piknik sonrası çöplerimizi atmamak, cam şişeleri güneşin altında bırakmak da yangın riskini artırıyor. Cam, mercek görevi görüp kuru otları tutuşturabiliyor, aman dikkat! Elektrik tellerinden çıkan kıvılcımlar, tarım arazilerindeki dikkatsizlikler de cabası. Yani özetle, doğada yapacağımız her hareketi bin kere düşüneceğiz. “Bana bir şey olmaz” demeyin, oluyor maalesef.

Devletimiz, kurumlarımız da boş durmuyor tabii ki. AFAD, Orman Genel Müdürlüğü, itfaiye ekipleri… Hepsi teyakkuzda. Yangın kuleleri, insansız hava araçları (İHA’lar), erken uyarı sistemleri sürekli devrede. Gönüllü ekipler de canla başla çalışıyor. Ama ne kadar hazırlıklı olursak olalım, işin büyük bir kısmı yine bize düşüyor. “Yangın çıkmadan önlemek, çıktıktan sonra söndürmekten daha kolay ve daha ucuzdur” diye boşuna dememişler. Bilinçli olmak, çevremizi uyarmak, şüpheli durumlarda hemen ihbarda bulunmak… Bunlar bizim vatandaşlık görevimiz. Unutmayın, ormanlarımız hepimizin ortak mirası, gözbebeğimiz.

Peki, Allah korusun, bir yangın görürsek ne yapmalıyız? Panik yapmak yok! İlk iş hemen 112 Acil Çağrı Merkezi’ni aramak. Yangının yerini, büyüklüğünü, rüzgarın yönünü olabildiğince net bir şekilde tarif edin. Güvenli bir yere doğru uzaklaşın. Eğer yangın evinize veya yerleşim yerinize yaklaşıyorsa, yetkililerin tahliye uyarılarına mutlaka uyun. Sakın kahramanlık yapmaya kalkmayın, profesyonellerin işine karışmayın. Kendi can güvenliğiniz her şeyden önemli. Komşularınızı, çevrenizdekileri de uyarın. Birlikte hareket etmek, bu zor anlarda hayati önem taşır.

Bu sıcaklar ve yangın riskleri sadece bu yazın meselesi değil, biliyoruz ki. Küresel iklim değişikliği denen bu devasa sorun, maalesef gelecek yıllarda da kapımızı çalmaya devam edecek. Yani bu tür aşırı hava olayları artık yeni normalimiz olmaya başladı. O yüzden sadece yangınları söndürmekle kalmayıp, uzun vadeli çözümlere de odaklanmalıyız. Daha çok fidan dikmek, karbon ayak izimizi azaltmak, enerji verimliliğini artırmak, yenilenebilir enerjiye yönelmek… Bunlar belki bireysel olarak çok büyük gelmeyebilir ama milyonlarca insan bir araya geldiğinde devrim yaratabiliriz. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak hepimizin borcu.

Kısacası sevgili okuyucular, bu yaz sıcaklarında hem kendimizi hem de doğamızı korumak bizim elimizde. Küçük bir dikkatsizlik, koca bir felakete yol açabilir. Ama aynı zamanda küçük bir önlem, büyük bir faciayı engelleyebilir. Piknik yaparken mangal yakmayalım, sigaramızı asla doğaya atmayalım, cam şişeleri çöpe atalım. Çocuklarımıza, gençlerimize bu bilinci aşılayalım. Komşularımızı, arkadaşlarımızı uyaralım. Unutmayalım ki, bu mücadele hepimizin mücadelesi. Birlik olursak, bu zorlu günleri de atlatırız. Herkesin üzerine düşeni yapması, bu zincirin en önemli halkası.

Sonuç olarak, yazın tadını çıkaralım, evet. Ama bunu yaparken de tedbiri elden bırakmayalım. Güneşin keyfini sürerken, bir yandan da ormanlarımızı, yeşil alanlarımızı nasıl koruyacağımızı düşünelim. Bu sıcaklar geçecek, evet. Ama geride bıraktığımız doğa, bizimle kalacak. O yüzden, bilinçli, duyarlı ve sorumlu birer vatandaş olarak hareket edelim. Unutmayalım, yangınlar ihmalden doğar. Güzel bir yaz geçirmek dileğiyle, aman dikkat!

Halt
Halt
Merhaba ben teknoloji meraklısı biriyim ayni zamanda nükleer teknoloji ve gölgelerin efendisi fanıyım LTTi de bol bol izlerim. Yapay Zekayıda takip ediyorum
RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisment -

Most Popular

Recent Comments